Okul mu? Okul gibimsi evler mi?
Bizim için bir çok yenilik oldu hayatımızda son bir kaç ayda. Önce evlenip gittiğimiz İzmir'den İstanbul'a geri döndük. Ben İzmirliyim eşim İstanbullu. Ben liseden sonra İzmirden ayrılmıştım ve 13 yıl sonra evlenip geri dönmüştüm ama 13 yılda İzmir'de değişen pek bir şey yoktu. Aynı rahatlık, aynı tembellik aynı yerler aynı insanların evlenip çocuklanmış halleri.. Pek mutlu değildim İzmir'e gitmekten ve şuan çok mutluyum İstanbul'a geri dönmüş olmaktan.
San 2,5 yaşında orda evimize yakın bir anaokuluna yarım gün gitmeye başlamıştı geçen Eylül'de. Çok sancılı ve çok ağlamalı bir 2 ay geçirdik. Her sabah onu okula bırakmak öyle bir eziyete dönüşmüştü ki karnıma ağrılar giriyordu geceden. Okula bırakırken "böylesi daha iyi" "alışacak" deyip benim kucağımdan koparırcasına alıyorlardı. tabi bende çıktıktan sonra kaldırımda oturup ağlıyordum. Nasıl olur? böylesi daha iyi olabilir mi? Bu bir travma değil mi? diye sorguluyordum. Sonra babası bırakmaya başladı sabahları. Böyle daha iyi oldu çünkü o bırakırken daha az dramatik oluyormuş ortam. Ben her gece onu uyuturken Calliou'nun okula başladığı kitabı okuyordum. Abartmıyorum kitabı okula başlamadan önce okumaya başlayıp her gece 6 ay boyunca okudum. Her seferinde de Calliou'yu daha da konuşturup San'ın seveceği cümleler kurup kişiselleştirme yapmasını sağlıyordum.
İzmir'de ki okulu kötüydü şöyleydi böyleydi diyemem. Her annenin okuldan aradığı şey tabi ki farklı ama sanırım bir ortak özellik vardır ki o da sıcak ve sevecen bir ortam. Benim önceliğim sadece San'ın kendini evde hissedeceği, düzenin kuralın olduğu bir ortamda arkadaşlarıyla oynaması. Onun dışında kaç kelime ingilize öğrenmiş, kaça kadar saymayı öğrenmiş hiç umrumda değildi gerçekten. Öğretmenlerimiz çok tatlıydı gerçekten Sanı seviyorlar, en azından iyi davranıyorlar, sıcak insanlardı. Bir süre sonra okulla ilgili rahatsızlıklarım başladı. Mesela, okulun kendi kuralları olmalıydı, anneler olarak o kurallara biz uymalıydık. Böyle olmuyordu. "Çocuklar neden bugün bahçede oynamadılar?" diye sorduğumda bazı anneler istemiyor üşütmelerini cevabıyla şok geçirmiştim. Bazı anneler istiyordu ama???!?? Yada okulda yapılan doğum günü partilerinde çocuğun anneannesinin komuşuları bile gelip çay partisi yapabiliyor, parti yapılırken diğer çocuklar sınıflara hapis oluyordu. Gelen animatör ablaları, palyaçoları camlardan taşarak izliyorlardı. Bir keresinde 4 saat süren doğum günü partisi sebebiyle bizimkilerin sınıf bahçeye hiç çıkmamıştı o gün ve işin kötüsü son ses müzik ve palyaçonun bağırmaları eşliğinde sınıflarında "oturmuşlardı"
Yada 3 yaş sınıfını yıl sonu gösterisine hazırlamak için 2-3 ay boyunca prova yaptılar ve biz bir heyecanla bekledik. O gün gelip çattığında bize dendi ki " kendi okullarında değil, okulumuzun ilkokul kampüsünde ki salonda olacak gösterimiz" Bu bize biraz okulun kampüs reklamı, bizi oraya götürme dayatması gibi geldiyse de gittik. Hem kampüsün görülecek hiç bir güzelliği olmaması hem de sıkış tepiş bir salonda ter içinde biz beklerken. Sahne arkası kuliste 3 yaşında ki çocukların tanımadıkları bir yerde sahneye çıkmak zorunda olduğu için ağlamaları, giydikleri yün polyester karışımı kedi kıyafetleri içinde kan ter içinde kalmaları.. Bekleyen ailelerin ağlama sesleriyle endişeli suratları tam bir korku filmine dönüştürmüştü ortamı. Sıkış tepiş salonda gösteri başlayacağı sırada herkesin ayağa kalkıp müzik öğretmeninin yönetiminde İstaiklal Marşını söylediği bölümü söylemiyorum bile.. San sahnede ağlamaya başlamış, bağırmış hiç bir şarkıyı ve görevi yerine getirmemişti. Tamam ağlayan iki çocuk daha vardı ama San kadar yüksek sesle bağıran yoktu. Bir ara gerçekten onu sahneden alsam mı diye yeltenmiş kendimi zor tutmuştum, ona bir travma hediye etmek istemediğimden. Gösteri bittiğinde üstündeki iğrenç kostümü çıkardığımda stresten, sıcaktan ve ağlamaktan tüm vücudu kıpkırmızı ve öbek öbek kabarmıştı. Koşarak çıktık tabi binadan..
Peki sonra ne mi oldu? Okul müdüresi hanım beni konuşmak için odasına davet etti Pazartesi günü.. Nasıldı gösterimiz beğendiniz mi diye sordu bende kötü yanlarını anlattım. Sorduğum psikolog arkadaşımın bana söylediğini ilettim. Tanımadığı bir ortamda 3 yaşında ki bir çocuğun sahneye çıkartılması normal değildir dediğini ilettim. Bizi okulun kampüsüne götürmek fikrinin kötü olduğunu, salonun küçüklüğünü ve sıcaklığını anlattım. Öğretmenlerin 2 ay boyunca emek verip bu provaya çalıştırmasını gereksiz bulduğumu söyledim. Cevap çok enteresandı: Bazı anneler de San gösterimizi mafetti diyebilirdi ama... "Bir çocuğun sahnede ağlaması gösteriyi mafedebiliyorsa bunu o çocuğa değil o yaptırımı yapan yönetime sormak gerekmez mi? Nerde yanlış var acaba diye?
Siz şuan az çok anladınız nasıl bir okula gittiğini.. Hiç bir düzen veya kuralın olmadığı sadece sıcacık öğretmenlerimizin olduğunu anlamışsınızdır. Zaten bu cevaptan sonra benim için okul kapanmıştı, üzerine kocaman bir kilit vurulmuştu. Ne tesadüf ki San'ın çok yakın sınıf arkadaşlarından 3-4 kişi bu sene aynı okula başlamadı, benim okulu tavsiye ettiğim 2 kişi çocuğunu bu okula vermekten vazgeçti. Belli ki onlarda benim tecrübelerime benzer birşeyler yaşamış.
Şimdi başladığımız okulumuz, gerçek bir okul. Hani öyle kuralı düzeni olan bir eğitim, öğretim evi! Senenin başında elimiz kurallar verildi. Doğum günü olduğunda dışarıdan pasta kabul etmiyorlar, çocuklar kendileri şekersiz mozaik pasta yapıyor doğum günü çocuğu için ve akşam üstü oturup kendileri yiyor. Anneanneler komşular değil anne babalar bile gelemiyor o gün partiye. Arkadaşlar birbirine hediye almıyor, kendi içlerinden gelen bir şeyi, resim, boyama, heykel artık ne isterse yapıyor ve hediye ediyor. Ne kadar özel düşünsenize.. Ben kaç kere koştur koştur hediye almıştım arkadaşlarının doğum günü var diye ama San'ın doğum gününde sadece 1 kişi ona hediye vermişti. Hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? Materyalistik çocuklar yetiştirmiyor okul. Annelere gün sonunda fotoğrfları paylaşıyorlar sadece. Muhteşem değil mi? Bu kural benim içinde, Ayşe hanım içinde, Fatma hanım içinde aynı.. Bazı anneler istemiyora göre değişmiyor.
San ne yaptı derseniz? O zor başlayan çocuk şimdi okuluna koşa koşa gidiyor. Her sınıfa 2 öğretmen düşüyor. Sınıfı 8 kişilik. Arkadaşlarıyla oyun oynuyor, yemeklerini yiyor ve eve geldiğinde anlatacak bir çok hikayesi birikiyor. Okulun cep telefonları için bir aplikasyonu var ve orda yemek listesi, günlük yapacakları, haberleri, duyuruları görebiliyorsunuz. Gün sonunda öğretmenlerin günlük değerlendirmeleri, her çocuğun yemek listesinde ne yiyip ne yemediği yazıyor. Kapının ağzında kalabalıkta "ne yedi bugün nasıldı bugün?" diye öğretmenlerle konuşmak yok. Kapıda bırakıp çocuğunuzu kağıdan alıyorsunuz. Sınırlar belli.
Zaten biz doğduklarından beri bir rutin oluşturmaya çalışmıyor muyuz? Duş saati, uyku saati, yemek saati rutinleri.. Bu rutinler olunca mutlu olmuyor mu çocuklar.. Düzen her zaman mutlu eder çocukları ve eğitimden önce güven gerekli değil mi? Güvenmeden çocuk başlar mı yapmaya?
Peki biz ebeveynler? Biz de güvenmeden başlayamayız. Ne işe, ne aşka ne de ufacık bir değişime..
San 2,5 yaşında orda evimize yakın bir anaokuluna yarım gün gitmeye başlamıştı geçen Eylül'de. Çok sancılı ve çok ağlamalı bir 2 ay geçirdik. Her sabah onu okula bırakmak öyle bir eziyete dönüşmüştü ki karnıma ağrılar giriyordu geceden. Okula bırakırken "böylesi daha iyi" "alışacak" deyip benim kucağımdan koparırcasına alıyorlardı. tabi bende çıktıktan sonra kaldırımda oturup ağlıyordum. Nasıl olur? böylesi daha iyi olabilir mi? Bu bir travma değil mi? diye sorguluyordum. Sonra babası bırakmaya başladı sabahları. Böyle daha iyi oldu çünkü o bırakırken daha az dramatik oluyormuş ortam. Ben her gece onu uyuturken Calliou'nun okula başladığı kitabı okuyordum. Abartmıyorum kitabı okula başlamadan önce okumaya başlayıp her gece 6 ay boyunca okudum. Her seferinde de Calliou'yu daha da konuşturup San'ın seveceği cümleler kurup kişiselleştirme yapmasını sağlıyordum.
İzmir'de ki okulu kötüydü şöyleydi böyleydi diyemem. Her annenin okuldan aradığı şey tabi ki farklı ama sanırım bir ortak özellik vardır ki o da sıcak ve sevecen bir ortam. Benim önceliğim sadece San'ın kendini evde hissedeceği, düzenin kuralın olduğu bir ortamda arkadaşlarıyla oynaması. Onun dışında kaç kelime ingilize öğrenmiş, kaça kadar saymayı öğrenmiş hiç umrumda değildi gerçekten. Öğretmenlerimiz çok tatlıydı gerçekten Sanı seviyorlar, en azından iyi davranıyorlar, sıcak insanlardı. Bir süre sonra okulla ilgili rahatsızlıklarım başladı. Mesela, okulun kendi kuralları olmalıydı, anneler olarak o kurallara biz uymalıydık. Böyle olmuyordu. "Çocuklar neden bugün bahçede oynamadılar?" diye sorduğumda bazı anneler istemiyor üşütmelerini cevabıyla şok geçirmiştim. Bazı anneler istiyordu ama???!?? Yada okulda yapılan doğum günü partilerinde çocuğun anneannesinin komuşuları bile gelip çay partisi yapabiliyor, parti yapılırken diğer çocuklar sınıflara hapis oluyordu. Gelen animatör ablaları, palyaçoları camlardan taşarak izliyorlardı. Bir keresinde 4 saat süren doğum günü partisi sebebiyle bizimkilerin sınıf bahçeye hiç çıkmamıştı o gün ve işin kötüsü son ses müzik ve palyaçonun bağırmaları eşliğinde sınıflarında "oturmuşlardı"
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGcJUDnHHihhCdifmkYU8vgZpuQyffi11-83UoPxOEC601WfRqctCktG6QQR626nOuQ7kTK9rPTeEcoTtLK_FiPU5m-TKZ0-QpcpkCZFjCqx2p8h5MRpohsI4RY3OiDGAB3WYH9WXiCiCd/s400/fullsizeoutput_88f.jpeg)
Peki sonra ne mi oldu? Okul müdüresi hanım beni konuşmak için odasına davet etti Pazartesi günü.. Nasıldı gösterimiz beğendiniz mi diye sordu bende kötü yanlarını anlattım. Sorduğum psikolog arkadaşımın bana söylediğini ilettim. Tanımadığı bir ortamda 3 yaşında ki bir çocuğun sahneye çıkartılması normal değildir dediğini ilettim. Bizi okulun kampüsüne götürmek fikrinin kötü olduğunu, salonun küçüklüğünü ve sıcaklığını anlattım. Öğretmenlerin 2 ay boyunca emek verip bu provaya çalıştırmasını gereksiz bulduğumu söyledim. Cevap çok enteresandı: Bazı anneler de San gösterimizi mafetti diyebilirdi ama... "Bir çocuğun sahnede ağlaması gösteriyi mafedebiliyorsa bunu o çocuğa değil o yaptırımı yapan yönetime sormak gerekmez mi? Nerde yanlış var acaba diye?
Siz şuan az çok anladınız nasıl bir okula gittiğini.. Hiç bir düzen veya kuralın olmadığı sadece sıcacık öğretmenlerimizin olduğunu anlamışsınızdır. Zaten bu cevaptan sonra benim için okul kapanmıştı, üzerine kocaman bir kilit vurulmuştu. Ne tesadüf ki San'ın çok yakın sınıf arkadaşlarından 3-4 kişi bu sene aynı okula başlamadı, benim okulu tavsiye ettiğim 2 kişi çocuğunu bu okula vermekten vazgeçti. Belli ki onlarda benim tecrübelerime benzer birşeyler yaşamış.
Şimdi başladığımız okulumuz, gerçek bir okul. Hani öyle kuralı düzeni olan bir eğitim, öğretim evi! Senenin başında elimiz kurallar verildi. Doğum günü olduğunda dışarıdan pasta kabul etmiyorlar, çocuklar kendileri şekersiz mozaik pasta yapıyor doğum günü çocuğu için ve akşam üstü oturup kendileri yiyor. Anneanneler komşular değil anne babalar bile gelemiyor o gün partiye. Arkadaşlar birbirine hediye almıyor, kendi içlerinden gelen bir şeyi, resim, boyama, heykel artık ne isterse yapıyor ve hediye ediyor. Ne kadar özel düşünsenize.. Ben kaç kere koştur koştur hediye almıştım arkadaşlarının doğum günü var diye ama San'ın doğum gününde sadece 1 kişi ona hediye vermişti. Hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? Materyalistik çocuklar yetiştirmiyor okul. Annelere gün sonunda fotoğrfları paylaşıyorlar sadece. Muhteşem değil mi? Bu kural benim içinde, Ayşe hanım içinde, Fatma hanım içinde aynı.. Bazı anneler istemiyora göre değişmiyor.
San ne yaptı derseniz? O zor başlayan çocuk şimdi okuluna koşa koşa gidiyor. Her sınıfa 2 öğretmen düşüyor. Sınıfı 8 kişilik. Arkadaşlarıyla oyun oynuyor, yemeklerini yiyor ve eve geldiğinde anlatacak bir çok hikayesi birikiyor. Okulun cep telefonları için bir aplikasyonu var ve orda yemek listesi, günlük yapacakları, haberleri, duyuruları görebiliyorsunuz. Gün sonunda öğretmenlerin günlük değerlendirmeleri, her çocuğun yemek listesinde ne yiyip ne yemediği yazıyor. Kapının ağzında kalabalıkta "ne yedi bugün nasıldı bugün?" diye öğretmenlerle konuşmak yok. Kapıda bırakıp çocuğunuzu kağıdan alıyorsunuz. Sınırlar belli.
Zaten biz doğduklarından beri bir rutin oluşturmaya çalışmıyor muyuz? Duş saati, uyku saati, yemek saati rutinleri.. Bu rutinler olunca mutlu olmuyor mu çocuklar.. Düzen her zaman mutlu eder çocukları ve eğitimden önce güven gerekli değil mi? Güvenmeden çocuk başlar mı yapmaya?
Peki biz ebeveynler? Biz de güvenmeden başlayamayız. Ne işe, ne aşka ne de ufacık bir değişime..
Yorumlar
Yorum Gönder